Türkülerimiz Ve Türkü Hikayeleri

3 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Yazar
    Yazılar
    • #44287
      baris_ericok
      Katılımcı

      ZAHİDEM

      Zahide Türküsü
      Halk arasında “Zahidem” adıyla ün yapan türkünün şairi Aşık Arap Mustafa, 1901 yılında Çiçekdağı’na bağlı Orta Hacı Ahmetli köyünde dünyaya gelmiştir. Babasını annesini çok küçük yaşlarda yitirdi. İlk önce bir akrabasının himayesinde, daha sonraları da onun bunun yanında büyüdü.

      Arap Mustafa’nın babası düğünlerde, toplantılarda “Koca Oyunu” adı verilen oyunda “Arap” rölünü üstlenirdi. Bu nedenle Mustafa’ya da “Arap” lakabı takılmıştır. Kimsesiz kalan Arap Mustafa 10 yaşına gelince Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Hacı Bürozadeler’den Mehmet’e çiftçi durdu. Zaman içinde çalışkan, babayiğit, giyimine özen gösteren yakışıklı bir delikanlı olan Arap Mustafa, Ağasının yeni yetişen Zahide’ye gönlünü kaptırdı. Fakir ve kimsesiz olduğundan bu sırrını bir türlü açığa vuramadı.

      20’sinde askere giden Mustafa’nın aklı, deliler gibi sevdiği Zahide’de kalmıştı. Köydeki dostlarına mektuplar göndererek Zahide’den haber almaya çalışan Arap Mustafa, Zahide’nin başka biriyle evlendirildiğini ve düğünün’ün de bir hafta sonra olacağını duyunca üzüntüsünü aşağıda içli mısralara dökmüştür. Türküyü Neşet Ertaş plağa okuyup tanıtmıştır. (1)

      Zahide Kurbanım n'olacak Halim
      Gene bir laf duydum kırıldı belim
      Gelenden gidenden haber sorarım
      Zahidem bu hafta oluyor gelin

      Hezeli de deli gönül hezeli
      Çiçekdağı döktü m'ola gazeli
      Dolaştım alemi gurbet gezeli
      Bulamadım Zahidem'den güzeli

      Ay ile doğar da gün ile aşar,
      Zahide’mi görenin tebdili şaşar
      İyinin kaderi kötüye düşer,
      Diken arasında kalmış gül gibi.

      Zahide’m kurbanım kurtar bu dardan
      Baban anlamadı bizim bu haldan
      Kekiline sürmüş kokulu yağdan,
      Derdin beni del’ediyor Zahide’m.

      Ziyaret’ten çıktım Cender’in özü
      Kum gibi kaynıyor Zahide’m gözü
      Aslını sorarsan esalet yerden
      Hacı Bürolardan Mehmet’in kızı.

      Gurbet ellerinde esinim esir
      Zahide’m kurbanım hep bende kusur
      Eğer baban seni bana verirse
      Nemize yetmiyor el kadar hasır.

      Çiçekdağı’nda da hiç gitmez duman
      Zahide’rn kurbanım hallarım yaman
      Yapamadım şu babayın gönlünü
      Fakir diye bana vermedi baban.

      Anamdan doğalı çok çektim cefa,
      Şu yalan dünyada sürmedim sefa,
      Adımı namımı soran olursa,
      Orta Hacı Ahmetli Arap Mustafa.

      Arapoğlu Mustafa’nın kendisine Mecnun gibi aşık olduğundan etkilenen Zahide, Mustafa için şiirler söylemiştir. Bu şiirin üç kıtasını H. Vahit
      Bulut, 1973 yılında Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Zahide’nin yakın arkadaşı ve sırdaşı Fatik’ten derlemiştir.(2) Baştaki iki kıta tarafımızdan derlenmiştir.

      Bu nasıl sevdaymış geldi başıma
      Felek ağu kattı tatlı aşıma
      Sevda çekenlere zor gelir gurbet
      Gece gündüz elim kalkmaz işime.

      Aşağıda sap kağnısı geliyo
      Derdin beni elik elik eliyo
      Kurbanlar olayım gara Mustafam
      Babam beni yad ellere veriyo.

      Arapoğlu derler gayeten atik
      Gözleri kara da, kaşları çatık
      Git nazlı y de bir haber getir
      Bastığın yerlere kurbanım Fatik.

      Ağlayarak yayığımı yayarım
      Yarim gitti günlerini sayarım
      Çıksa Büyüköz’e mendil sallasa
      Islık çalsa ıslığını duyarım.

      Coşkuna da deli gönül coşkuna
      Aşkından Zahide döndü şaşkına
      Sensiz edemiyom nazlı civanım
      N’olur bir yol görün Allah aşkına.

    • #52759
      baris_ericok
      Katılımcı

      Hekimoğlu

      Hekimoğlu derler benim de aslıma
      Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime
      Konaklar yaptırdım döşetemedim.
      Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim

      Konaklar yaptırdım mermer direkli
      Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli
      Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi
      Hekimoğlu'nu görünce narinim budur dedin mi

      Çiftlice Muhtarı puşttur pezevenk
      Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek
      Hekimoğlu derler bir ufak uşak
      Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek

      ********************
      Yerde yatan kişi Hekimoğlu'dur Arkadaşlar.

      hekimo.jpg

      Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir.

      Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Üstelik Hekimoğlu'yla görüşmeye başlamıştır.

      İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu'yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır.

      Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder.

      Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey,
      kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler.

      Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.

      Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla

      işbirliği içindedir. Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır. Özetle olur orada.

      Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında :
      1-Hekimoğlu, çatışma sırasında. çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor.

      2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu'ya
      kadar geliyor ve burada ölüyor.

      Hekimoğlu, tipik bir örneğidir. Haklı bir nedenle dağa çıkıyor. Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır.

      Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de dir. Hekimoğlu Türküsü'nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor.
      Bu yüzden Hekimoğlu'nun, adı, Hekimoğlu'nun adı le özdeşleşmiştir.

    • #52760
      sakssu
      Katılımcı

      [youtube=425,350]FBlF0qJ71oA[/youtube]

      Yüksek Yüksek Tepelere
      Yüksek yüksek tepeler ev kurmasinlar
      Asri asri memlekete kiz vermesinler
      Annesinin bir tanesini hor görmesinler

      Uçan da kuslara malum olsun
      Ben annemi özledim
      Hem annemi hem babami
      Ben köyümü özledim

      Babamin bir ati olsa bise de gelse
      Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
      Kardeslerim yollari bilse de gelse……

      Uçan da kuslara malum olsun
      Ben annemi özledim
      Hem annemi hem babami
      Ben köyümü özledim

      TÜRKÜNÜN HİKAYESİ

      Eski zamanlarda Malkara’da 15 yaslarinda Zeynep isimli güzel bir kiz vardir. Bir gün köyde Aga’ni bir dügünü olur. Dügünde eglenceler ve at yarislari yapilir. At yarislarina uzaklardan gelen Ali adinda bir genç te katilir. Ali gönlünü dügünde gördügü Zeynep’e kaptirir. Köyüne dönünce babasina Zeynep’i istetir. Ali’nin Köy’ü uzak oldugundan Zeynep’in ailesinin pek gönlü olmaz ama gönüllü gönülsüz verirler. Dügün yapilir, Zeynep Aili’ni köyü’ne gelin gider. Ancak ailesinden ayri olmaya alisik olmayan Zeynep tam yedi yil ailesini göremez. Içindeki hasret büyüdükçe türküler yakmaya baslar, dügünlerde söyler. Zeynep’in kocasi Ali’de bu duruma aldiris etmez, yeri geldilçe Zeynep’i döver, O’nu hor görür. Zeynep üzüntüsünden hastalanip yataklara düser. Çevredekiler en sonunda dayanamayip Zeynep’in anasini, babasini çagirirlar. Annesi babasi geldiginde Zeynep onlara bu türküyü mirildanir ve bir daha da iyilesemez. Bu duruma çok üzülen çevresindeki halk bu türküyü dilden dile günümüze kadar aktarmistir.

      http://www.ortamcil.com/TurkuHikayeleri/2964/

    • #52761
      baris_ericok
      Katılımcı

      [img]http://www.bit74.com/resimler/genelresim/102213.JPG[/img]
      Ressam, Ahmet MÜNIP (1874-1909)

      http://www.heddam.com/Haber.asp?HaberKimlik=3865

      Kirmizi Gül Demet Demet

      “Yavrum” diyorsun… “Nenni” diyorsun… “Gitti gelmez” diyorsun… Yoksa bir ananin balasina, yavrusuna çagrisi mi bu? Sol Revan'da kalan balasi üstüne mi söylenmis?

      Dinlemek İçin :
      http://www.youtube.com/watch?v=B1nrJ6hfTxw&mode=related&search=
      [youtube=425,350]B1nrJ6hfTxw[/youtube]

      Kirmizi Gül Demet Demet

      Kirmizi gül demet demet
      Sevda degil, bir alamet
      Balam nenni, yavrum nenni,
      Gitti, gelmez ol muhannes *,
      Sol Revan'da balam kaldi,
      Yavrum kaldi,
      Balam nenni,

      Kirmizi gül her dem olmaz,
      Yaralara merhem olmaz
      Balam nenni,
      Yavrum nenni,

      Ol tabipten derman gelmez
      Sol Revan ' da balam kaldi,
      Yavrum kaldi,
      Balam nenni.

      Kirmizi gülün hazani,
      Agaçlar döker gazali,
      Karayagizin güzeli
      Sol Revan ' da balam kaldi,
      Yavrum kaldi.

      *Alçak, korkak, namert

      Balaya, yavruya yakilan agidin öyküsü

      Nenni ya! Nenni ki nenni!. Yavrum nenni! Bir demet kirmizi gülle gelen nenni!. Nasil oluyor derseniz, türkünün dilini açmak gerek…

      Varip sormak gerek türküye : “Ey türkü nedir bu demet demet kirmizi gül ve de nenni!. Yavrum nenni… Balam, nenni”. Bu demet demet gül hem de kirmizisindan, sevgiliye duygu mu tasiyor? Neden kirmizi gül de kir papatyalari degil? Söyle sarili beyazli, düz sarili, öküz gözü gibi, kirdan toplanmis papatyalar degil de, demet demet kirmizi gül? Onlarin sevgi dili yok mu?. Onlar duygu simgesi gül kat… Ama bir tek!. Benim tek gülümsün, gönlümdeki yerin kir çiçekleri kadar engin, kir çiçekleri kadar zengin ve dogal, demis olmazmisin? Ama senden iyisini bilecek degiliz ya!. Kirmizi gülü seçmissin sen. Hem de demet demet…

      Ha bir de “balam” meselesi var! Yavrum diyorsun… “Nenni” diyorsun “Gitti gelmez” diyorsun. Yoksa bir ananin balasina, yavrusuna çagrisi mi bu? Sol Revan'da kalan balasi üstüne mi söylenmis?. Revan, bugünkü adiyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan'in baskenti… Türkümüze konu olan olayin geçtigi zaman ise, büyük olasilikla 17. yüzyil sonrasi… Neden derseniz, Revan Osmanlinin önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çikmis, Safeviler isgal etmis. Yil 1635. Dördüncü Murat ikiyüzellibin kisilik bir orduyla Revan seferini düzenlemis. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kusatma sonunda, Revan yeniden Osmanli topraklarina katilmis. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmus. Mal götürüp, mal getirmisler… Memet de gidip gelen kervancilardan birisi… Anasinin da tek “balasi”… Tek oglu!. Erzurum yöresinde üç bes dönümlük tarlalarini ekip dikiyorlar… Yetistirdikleri ürünü de kervana katip, Revan'da satiyor Memet… Memet de Memet hani… Karayagiz bir delikanli… Tasi tutsa, suyunu çikaracak kadar güçlü. Bir de aliskanligi var Memet'in. Her aksam tarla dönüsü, bahçelerden derledigi demet demet gülleri getiriyor anasina.. Anayla ogul arasinda bir simge gibi kirmizi gül demeti… Sevgi saygi simgesi. Gülleri evinin duvarina asip kurutuyor ana… Onlara baktikça oglunu görür gibi oluyor… Hele Memet kervandaysa. Gözü gönlü kirmizi gülün kurumus, gazellesmis demetinde ananin. Rüyalari hep Memet üstüne… Revan yollarini düslüyor hep. Kimi zaman kara saplanmis görüyor kervani. Kanter içinde uyaniyor. hayra yormaya çalisiyor. Kimi geceler de toza dumana katilmis kervanin, atinin eseginin devesinin bir toz bulutu içinde kaybolusunu düslüyor. Bir hortum, yutuyor kervani. Koca kervan döne döne göge çekiliyor. Geride ne bir at, ne de bir deve, ne de insan kaliyor. Memet'i ariyor gözleri. Kara yagiz, kaytan biyik Memet, ellerini uzatiyor anasina. “Tut ellerimi” diyor. Ama ne gezer. Anasinin elleri boslukta kaliyor. Sözün kisasi günü gelip de kervan Revan'dan dönene kadar bu böyle sürüp gidiyor. Kervanin dönüsünü dört gözle bekliyor.

      Bazen kisin yola saldigi oglu yazin dönüyor .Bazen de tersi oluyor . Kervanin dönüsü, bayram gibi! Kimi kocasini, kimi yavuklusunu karsiliyor. Kimi analar da oglunu. Sarilip, aglayanlar, sevinç gözyasi dökenler. Yemen seferinden döner gibi. Gerçi savas dönüsü degil ama; hastaligi sagligi var… Kari var, ayazi var!. Bir de salgin hastalik söylentisi yayilmis. Veba hastaligi kirip geçiriyor ortaligi. Ilkin bir ates sariyor bünyeyi. Kusma, iltihap, bas dönmesi. En sonunda da sayiklama. Artik kurtulusu yok. Sayiklaya sayiklaya götürüyor insani. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde basliyor sayiklama… Kurdugu tüm dünya yok oluyor bir anda insanin. Sevgiliye özlem, alinan armaganlar. Söylenecek güzel sözler.

          “Sensiz olamam. Sen benim her seyimsin. Güne seninle basliyorum. Seninle bitiyor gecem. Zaman yitirmemek gerek demistin. Oysa günler su gibi geçti. Ne bir ses; ne bir nefes. Düslerdeki yerin hariç. Oysa seninle her seye yeniden baslayacaktik. Öyle demistik. “Yasam o kadar kisa ki; hiç zaman yitirmek istemiyorum seninle olmak için”. Bunlari sen söylemistin. Sicakligin avuçlarimdaydi. Kuytu bir sokak arasi miydi?. Yoksa asiklar yoluna giriste miydi? Bir tek gözlerin kalmis bellegimde. Bir de kuslarin bitmeyen sakimalari. Ne de güzel batmisti günes. Alaca isigin, alaca karanliga dönüstügü an. Aksam günesinin, yavas yavas yok olusu muydu güzel olan?. Yoksa alaca isigin, alaca mutluluga dönüstügü an miydi en güzeli. Bahar mi kokuyordu saçlarin. Yoksa gerçekten bahar günleri miydi? Iste böyle sevgili. Ben simdi senden uzak. Seni sayikliyorum. Ellerini tutabilsem yeniden. Yüzüme dokunsa saç tellerin. Ama ne gezer!. Kuytulardan kaybolmayi severim demistin. Aniden yok oluyorsun düslerimden. Ellerim bosta kaliyor. Hem anamin hiçkirigi niye. Uzattigim ellerimi tutsa ya! Atesler içindeyim. Bildigim türküleri mirildaniyorum; yoklugunuzda.”

          Gurbet elde bas yastiga gelende,
          Gayet yaman olur isi garibin,
          Gelen olmaz giden olmaz yanina,
          Bir çalidir mezar tasi garibin.

      Bir çalinin dibine gömüyorlar Memet'i. Söylenecek sözleri, sevgiliye, anasina özlemiyle birlikte örtüyorlar üstünü. Kara toprak aliyor bagrina. Gençmis… Sevenleri varmis… Anasi yavuklusu yol gözlüyormus. Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Memet'i de Revan'da vebayla yakaliyor. Sayiklaya sayiklaya gidiyor Memet. Kucak dolusu kirmizi güller elinde kaliyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artik bir çalidir mezar tasi Memet'in!. Bir tek Memet degil vebaya teslim olan. Kervanin çogu kiriliyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan'da. Kalanlar perisan. Utangaç. Yasiyor olmaktan utaniyorlar sanki… Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermis gibi… Agir agir Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacilar, sevgililer, ogullar, esler… Merakli gözlerle karsiliyor kervani. Aradigini bulan sarmas dolas. Gözyaslari hiçkiriklara karisiyor. Aradigini bulamayanlar, ilk rastladigina soruyor. “Oglum Memet'im nerede. Birlikte çiktiniz kervana. Nerede kaldi”. Sen sen ol da gel yanitla. “Ilkin kusma basladi. Sonra da bir ates. En son sayiklama basladi. Tüm sevdiklerini bir bir siraladi. Titreye titreye sayikladi. Yedi gün dayandi Memet. Sonra… Sonra bir çalinin dibine gömdük onu”. Gel de söyle bunu. Söyleyebil!. Hem de anasina… O ana deli olup daglara düsmez mi?. Avuçlarini göge açip ol tabipten medet dilemez mi?. Kirmizi gülden merhemlik istemez mi?. Karayagizin güzeli oglunu, canindan parçayi alip götüren ölüme, ilenmez mi? Ölümün hepsi kötü. Ana, baba, anneanne, dede. Hepsi kötü. Dün var olan… Soluyan, nefes alan; nefes veren. Bir anda yok artik. Yerinde yeller esiyor. Sekli semali, son sözleri, yavas yavas yok oluyor. Belleklerden siliniyor. Yasli ölümü neyse ne! “Öldü de kurtuldu” diyor insan. Ya gencecik ölümler. Muradi gözünde gidenler. Anadir, aliyor veriyor, veriyor aliyor. Oluru yok. Diline kirmizi gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dag yollari. Dilinde türküsü. Gönlünde oglunun hayali. Deli olup daglara düsüyor. O'nu son görenler elinde bir demet kirmizi gül, dilinde “Kirmizi gül demet demet. Sevda degil bir alamet Sol Revan'da balam kaldi. Yavrum kaldi”… diye diye haykirdigini söylediler

3 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.