I N A N C

19 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Yazar
    Yazılar
    • #43443
      Levent KIYAN
      Katılımcı

      Dini baglamda, INANC in tanimlamasini yaparmisiniz ?

    • #49196
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      dini insanların dünya hayatında yaşayışını bir düzen içersinde yürütebilmesi için olmassa olmazlardan görüyorum.Şu anda dünya üzerinde bulunan dinlerden her hangi birine mensup bir kişi olmasa o dünyanın çivisi çıkacağı düşüncesindeyim.inanç her zaman kendimizde olmasına gerek duyacağımız bir duygu.inançsız olmak bu dünyada amaçsız yaşamak gibidir.inancı kuvvetli olan insan kendine güvenir , çaresiz kalmaz ve birçok inançlı olmanın getirdiği nimetlerden faydalanır.
      günümüzde inancımızı malesef tam anlamıyla yapamayabiliriz.ancak elden geldiğince yapmaya çalışmamız bizi ruhen rahatlatacaktır.inançsızlığı vicdanen rahatsızlık duyulacak bir durum olarak görüyorum.şahsen benim inancım yok demem yaratanı red etmem beni vicdanen rahatsız eder uyutmaz.buda insanın doğasına aykırıdır.dinler yer yüzüne neden geldiği sorusuna en basit ve mantıklı cevabı şu şekilde verebilirim.
      biz herhengi bir teknelojik bir makine alıyorsak bunun üreticisi bize kullanma klavuzunu veriyor değil mi? bizi yaratanda bizi bildiği için kullanma klavuzumuzu da vermeliydi. buda kitaplar ve peygamberler vasıtası ile bedenimiz ve ruhumuzu bu dünyada nasıl kullanıcağımızı öğretti.
      şimdi bu mantık çercevesinde ben red etme lüksüne sahibim diyen insanlara şaşkınlıkla bakıyorum.
      nası aklınıza ve mantığınıza bunu anlatabiliyor tüm dengenin birer tesadüf eseri oluştugunu düşünürsünüz?ben inan biri olarak kendi şahsi görüşümü belirttim.küçüklükten beri aldığım din dersi olsun camilerde kuran kursları olsun bana bunları söyletiyor.belki başka bir toplumda olmuş olsam bu şekilde bir fikir beyan edemicektim.
      Yüce Rabbime şükürlerimi sunarak sözlerimi noktalıyorum.

    • #49197
      gurkansinel
      Katılımcı

      ben dinin olmadığı yerde dünyanın çivisinin çıkacagına inanıyorum yoksa şu anda dünyada bir dine mensup kişilerin sayısı ateistlerin sayısından kat kat fazla , fakat çivinin yavaş yavaş oynamaya başladığını görebiliyoruz , bunu hristiyan, müslüman ,yahudi , budist olmakla alakası yok , yoksa hiç bir din mensubu olmayan ,dinlerden bile haberi olmayan bi insanın yaratıcıyı kendi bulacağına (doğru şekilde düşünüp etrafını tahlil ettiğinde) eminim.

                  Din aslında insanın yaşmını çok kolaylaştırır , başınıza bi musibet geldiğinde anlarsınızki yaradan sizi test ediyor , kimseye kızmazsınız , mümkün olduğunca pis işlerden uzak durursunuz , bilirsinizki sizi izleyen bir güç var , hoşunuza giden bişey olduğu vakitse tanrının hediyesidir. Aslında herkes dinini uygulasa dinine göre yaşasa cenneti dünydada yaşayabiliriz. Sorun dini gerektiği gibi yorumlayamamakta , işine geldiği vakit dine sarılmakta. Bugun Müslüman dediğimiz Arap halkı petrola güvenip akşama kadar kabak büyütüp , hac vakti gelen hacıları yolmak için bimbir takla atmakla  dinini nasıl uyguladığını bize göstermektedir.Bence bazı ateistler bizden daha Müslüman , yada bir hıristiyandan daha hıristiyan.

    • #49198
      Levent KIYAN
      Katılımcı

      Inanc; ögreti ve yönlendirme ile (dini egitim) elde edilen bir kazanimmidir (dis etken)?, yoksa; kisinin kendi hissi, mantigi, bilgisi, hür vicdani ve bagimsiz TERCIGI (ic etken) dogrultusunda elde ettigi bir kazanimmidir ?

    • #49199
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      ülkemizde küçüklükten verilen eğitim sayesinde yönlendirme denilen olay gerçekleşir.
      ancak kişi olgunlaşır belirli bir çağa geldiğinde kendiside ayırt etmeyi öğrenebilir.
      bence burda kişilerin dini tercihlerini yaparken öncelikle bilmedende olsa dış etken vasıtası ile
      daha sonrada bilerek ve tasdik ederek iç etken vasıtası ile gerçekleşir…
      günümüzde örnekleri yk değildir.Müslüman toplum içersinde yetişip dini tercihini değiştiren
      vatandaşlarımız mevcut.bunu onların ruhani dünyasının ihtiyaçlarını karşılanmaması yada
      belli kuralların ona zor gelmesi diğer dinlere yönelmesini cazip kılmış olabilir.
      bence en zor cennet kavramını vaad eden din islam dinidir.Neden gerekleri oldukça çoktur.
      Diğer dinlere nazaran daha fazla çalışmak zorundasınız.Oto kontrol mekanizmanınızın her zamankinden daha iyi olması gerekir.Aslında bi parçada herkesin kendi kendini denetlemesi denilebilir.Nasıl olur bu denetleme tabiki vicdan muhasebesi ile…
      ellerimizi açtığımız zaman herşeyi bilen ve gören Allah (c.c.) 'ı sizce kandırabilirmiyiz?
      vicdanen artık kendimizle samimi bi şekilde yüzleşiyoruz Onun huzunda.
      ve bunu diğer dinlerde bulmak mümkün mü bilemicem.Genelde araya dünyevi şeylerin girdiğini duymuş gibiyim.mesela hıristayanlarda papazın gibi.sonuçta oda insan.bizim dinimizde ise bu daha saf daha gerçekçi siz ve O varsınız.çekinmeden ister dileyebilirsiniz….

    • #49200
      ERTEKİN
      Katılımcı

      Deizm
      Vahiy ya da bir kilise öğretisi aracılığıyla edinilmiş her türlü dinsel bilgiye karşı çıkan buna karşılık belirli bir dinsel bilgi bütününü herkesin doğuştan taşıdığını ya da us yoluyla elde edebileceğini savunan görüşe denir. Deizm, tanrılık gücünün sadece yaratma işlemiyle sınırlandığını ve bir kez yaratıldıktan sonra dünyanın hiçbir işine karışmadığını eş deyişle dünyayı yönetmediğini belirtir.

      Deizmin dayandığı “doğal” din kavramı başlıca iç kaynaktan beslenir. İnsan usuna duyulan inanç, dogmacılığa ve hoşgörüsüzlüğe yönelen vahiy öğretisinin, reddedilmesi ve tanrının düzenli bir dünyanın ussal mimarı biçiminde kavranması. Deizmciler Hıristiyanlıkta ve dünya dinlerinde görülen ibadet, inanç ve öğreti farklılıklarının temelinde evrensel olarak benimsenmiş din ve ahlak ilkelerinin, ussal bir özün bulunduğunu öne sürerler.

      Deizimcilere göre kendi başına doğal din, her türlü kuşku ve yozlaşmadan uzaktır. Bu yüzden us yoluyla doğrulanmış yalın ahlakı, doğrular dışında Hıristiyanlığın sonradan eklediği tüm öğelere karşı çıkarlar.

      Dekartçılık (Cartezyanizm)
      Fransız düşünürü Descartes’in felsefesi.

      Descartes, düşünsel felsefenin büyük çapta aşamacılarından biridir. Antikçağ Yunan, şüpheciliğinden yüzyıllarca sonra şüpheciliği temel bir yöntem olarak kullanmış ve bunu analitik geometri adı verilen matematiksel bir kesinlikle uygulamaya çalışarak yepyeni doğrulara varmayı denemiştir. Temel yöntem, şöyle özetlenebilir: önce bir ilke olarak, edinilmiş bütün bilgilerinden şüphe etmeliyim ve onları bir yana bırakarak ilk ve sağlam yeni bir düşünceden yola çıkmalıyım. İnsanların bütün düşünceleri birbirine bağlıdır, birbirinden çıkar. Bir düşünmeyi doğuran ondan önce gerçekleşmiş başka bir düşüncedir. Düşünceler bir neden sonuç zinciri içerisinde sürüp gider(mekanizm) öyleyse sırayı titizlikle kovalarsam doğru olmayan bir düşünceyi doğru sanmaktan sakınarak düşünce zincirinin arasına yanlış bir düşünce karıştırmazsam doğru olana ulaşabilirim. Bu durumda benim için kesin olan tek şey şüphe etmektir. Bütün bilgilerden şüphe etmek, düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse, var olduğumda şüphesizdir. Düşünüyorum öyleyse varım.şüphe edemeyeceğim ilk ve sağlam bilgim budur. Şimdi, neden sonuç zincirini titizlikle kovalayarak, bütün öteki bilgileri bu temelden çıkarabilirim.

      Descartes’in başlıca öğretileri şunlardır.

      1)Gerçeklik, özü düşünme, olan zihin ile özü üç boyutlu uzam olan madde biçiminde ikiye ayırabilir.

      2)Tanrı, zihin ve madde kavramları doğuştan gelir ve deneyimden kaynaklanmaz.

      3)Felsefede doğruya erişmenin yanılmaz yöntemi, şüphe edilemez, açık ve seçik bir önerme ya da kavramlara ulaşıncaya değin her şeyden şüphe etmektir.

      Descartesçi düşünürlerin çoğu Descartes’in “ Düşünüyorum, öyleyse varım” deyişinde anlatımını bulan, düşünen öznenin düşündüğünden, dolayısıyla var olduğundan şüphe edemeyeceği yöntemindeki önermenin, ilk ve açık seçik doğru olduğu görüşünde birleşir. Gene Descartesçilerin büyük bir bölümü , bu ilk doğru temelinde yalnızca usa dayalı bir felsefede ve bilim sisteminin kurulabileceği görüşündedir. Buna bağlı olarak Dekartçılık bütünüyle usa bir metafizik geliştirilebileceğini savunur.

      Demiourgos
      Düzenleyici Tanrı… Antik Yunan düşünürü Platon’a göre ‘iyi’ ideası düzenleyici bir Tanrı’dır. Yaratmış değil biçim vermiştir. Antikçağ Yunanlılarında yaratma düşüncesi yoktur; bir sanatçı, bir mimar gibi yapma, düzenleme, biçimlendirme çabası vardır. Bu anlayışa göre dünya yoktan var edilmemiş, idealar gibi ilksiz ve sonsuz olan biçimsiz özdekten düzenlenip biçimlendirilerek meydana getirilmiştir. Platon’a göre bu biçimlendirmede örneklik eden idealardır, evrendeki bütün varlıklar bu ideal ilk örneklerine uygun olarak özdeği biçimlendirme yoluyla yapılmışlardır. Bu terim Platon’ca evren ruhu, gnostiklerce ikinci Tanrı ve Hegel’ce düşünce süreci anlamında kullanılmıştır.

      Determinizm
      Ahlaki seçimler dahil bütün olayları, özgür iradeyi ve insanın başka türlü davranabilmesi olanağını dışlayan, önceden varolan nedenlerce belirlendiğini savunan kuram. Bu kurama göre evrenin tümüyle ussal bir yapısı vardır; belirli bir durumun eksiksiz bilgisine sahip olmak, o durumun, geleceğine ilişkin yanılmaz bilgiyi de olanaklı kılar. Laplace’e göre, evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun sonucu, sonraki durumunun ise nedenidir. Bir zihin, belirli bir anda doğada işleyen bütün güçleri ve doğanın bütün bileşenlerinin karşılıklı konumunu bilebilse, küçük ya da büyük her birimin hem geleceğini, hem geçmişini kesin olarak bilebilir.

      Determinizm yandaşlarına göre, kuramları, ahlaki sorumluluğun kabulüne aykırı değildir. Örneğin belirli bir davranışın kötü sonuçları önceden görülebilir; bu da insana ahlaki sorumluluk yükler ve insan eylemlerini etkileyebilecek engelleyici bir dış neden oluşturur.

      Dialektik
      Kavramlar arasındaki karşıtlık ilişkisinden yola çıkarak bunu doğruya varan süreçlerin açığa çıkarılmasında bir ilke olarak kullanan düşünme ve araştırma yolu.

      Diyalektik düşüncenin başlangıcı, doğayı ve evreni oluşturduğu düşünülen ateş, hava, su, toprak gibi ilk öğelerin (arkhe) aralarındaki karşılıklı çatışma-dönüşme ilişkileri biçiminde, Sokrates öncesi fizikçilerde görülür. Daha sonra şeylerin karşıtlarından yola çıkarak var olmaları ve gene karşıtları içinde yok olmalarını ele alan Herakleitos, diyalektiği evrenin etkin bir ilkesi olarak düşünmenin öncüsü oldu. Aristoteles’e göre, bazı kabullerden yola çıkarak usavurma yoluyla bunları saçmaya indirgeyerek karşıtlarını kanıtlama tekniği anlamında diyalektiğin kurucusu Elealı Zenon’du.

      Diyalektiği bir yöntem olarak ilk kullanan ise Sokrates’tir. Sokrates için diyalektik, karşılıklı, karşılıklı soru-yanıt yoluyla kavramlara açıklık getirme yöntemidir. Karşı tarafın yanıtından yola çıkarak bunun gene onun düşünceleri açısından tutarsız ve çelişik olduğunu göstermek, yöntemin ilk aşamasıdır. Bundan sonra karşılıklı soru- yanıtlarla, tartışma konusu kavram çeşitli açılardan ele alınır, açımlanır.

      Sokrates’in açıklama yöntemini belirli bir varlık görüşüne bağlayan Platon, diyalektiği bilgi görüşüne dayalı bir eğitim yöntemi olarak geliştirdi. Ona göre diyalektik, bir varlık sıralaması içinde en alt düzeyden gittikçe yükselerek sonunda idea’lara varmak için izlenen bir öğretme ve öğrenme sürecidir.

      Yeniçağ felsefesinde diyalektik terimini ilk kullanan Kant’tır. Kant’a göre diyalektik yanılgını mantığıdır;; kendi halindeki us, bazı usavurma işlemlerini mantıksal sınırlarına kadar götürüp sonunda kendisiyle çatışma içine düşer. Ortaya çıkan antinomileri (çatışkıları) gidermek içinse Kant’ın “transandantal diyalektik” adını verdiği yöntem uygulanır; iki karşıt sav arasındaki çatışma, hem tezin, hem de antitezin karşıtının olanaksızlığı kanıtlanarak giderilir. Böylece Kant için diyalektik, hem usun içine düştüğü doğal bir yanılgı biçimi, hem de bunu düzeltmek için kullanılacak bir eleştiri ve yanlış gösterme yöntemi haline gelir.

      Diyalektik anlayışının temelinde yatan üçlü düşüncesini Kant’tan alan Hegel, buna bambaşka bir anlam yükledi. Hegel’e göre, gerçekleri oluşturan kavramların her biri karşıtını kendi içinde taşır. Düşünce, bir kavramdan (tez) onun içindeki karşıtına(antitez) bundan da yeniden karşıtına (yani ilk kavrama) dönmekle, diyalektik hareket içinde, iki kavramın birliğini oluşturan üçüncü kavrama (sentez) ulaşır. Bu süreç, düşüncenin kendisini kavramasını sağlayan bilinç içeriğini artırır. Hegel’e göre diyalektik, varlığı belirleyen düşüncenin kendi süreci olduğu gibi dünya tarihinin de oluşum ilkesidir.

      Diyalektik usavurmayı Hegel’den ve Sokrates öncesi filozoflardan alan Karl Marx’a göre diyalektik tarihsel bir süreçtir;;; ekonomik temelli bazı toplumsal oluşumların zaman içinde karşıtlarını üretmeleri, karşıtların giderek çatışmaya dönüşmesiyle de yeni oluşumun etkisini ortadan kaldırması biçiminde yürür.

      Diyalektik kavramı günümüzde, metafizik teriminin tam karşıtı olarak yeni ve bilimsel bir dünya görüşünü dile getirir.

      Dialektik İdealizm
      Hegel’in idealizmine diyalektik idealizm denir.

      Hegel, tarihin ve düşüncenin diyalektik bir süreç içinde geliştiğini savunmuş, dinden siyasete, mantıktan estetiğe kadar bütün alanlar için geçerli gördüğü bu sürecin Mutlak Tin’e ya da zihne (geist) varılmasıyla son bulacağını ileri sürmüştür. Düşüncenin özünde gerçeğin ancak bir bütün olarak kavranabileceği yatar. Diyalektik, görünürdeki bütün farklılıkların birliğe kavuştuğu metafizik bir süreç “mutlak” ise, var olan her şeyi kendinde toplayandır.

      Varlığın diyalektik gelişim süreci, Hegel’in tin ya da zihin, bazen de idea dediği Geist’ın kendini belli bir amaca doğru geliştirmesi, özgürleşmesi sürecidir.Bu süreç içinde “idea” diyalektiğin üçlü aşamasından geçer.İlk aşamada “idea” kendi içindedir ve henüz bir olanaktır. Kendini gerçekleştirmesi için ikinci bir alan gerekir, bu da doğadır. Ama “idea” doğada kendi özüne aykırı bir duruma düşer, kendine yabancılaşır. Bu aykırılıktan üçüncü aşama olan kültür dünyasında kurtulabilir. Doğada “idea”yı yönlendiren yasa olan zorunluluğun yerini üçüncü aşamada özgürlük alır; özgürlük, tinin devlet, sanat, felsefe ve din gibi, bireylerin üstündeki bazı kurumlarda ve o kurumlarla kendini gerçekleştirmesidir. Bu son aşamada da tin üç basamak içinde kendini geliştirir. İlk basamak “öznel tin” dir ve tek tek insanların yaşamındaki henüz tamamlanmamış idedir. İkinci basamak “nesnel tin”dir ve burada kendini toplum, tarih devlet olarak gerçekleştirir. Üçüncü basamak ise “mutlak tin” dir ve burada tam bilincine ulaşarak kendini sanat, din ve felsefe ile ölümsüz kılar.

      Diyalektik idealizm yani Hegelci diyalektik, nesneleri soyutlayarak her birini kendi başına ve değişmez özellikleri olan birimler olarak gören “metafizik” düşünce biçiminin tersine, nesneleri hareket ve değişimleri, karşılıklı ilişkileri ve etkileşimleri içinde ele alır. Her şey sürekli bir oluş ve yok oluş süreci içindedir. Bu süreç içinde hiçbir şey sürekli değildir; her şey değişir ve yerini başka bir şeye bırakır. Bütün şeyler çelişkili yanlar ya da yönler içerir. Bu yönler arasındaki çatışma değişimin itici gücüdür ve sonunda şeylerin değişime uğramasına ya da ortadan kalkmasına yol açar. Hegel değişme ve gelişmeyi doğada ve toplumda somutlaşan “mutlak tin”in ya da ideanın bir dışavurumu olarak görür.

      Dialektik Materyalizm
      Doğada ve tarihte belirleyici olan süreçlerin , kendi içlerindeki karşıtlık yoluyla oluştuğunu ve bütün olayların bu maddi temelli ilişkilerle açıklanması gerektiğini savunan felsefe görüşü. Tarihsel materyalizm ile birlikte Marksist dünya ve tarih görüşünü oluşturur. Marx ve Engels’e göre materyalim, duyularla algılanabilen maddi dünyanın zihin ya da ruhtan bağımsız nesnel bir gerçeklik olarak ele alınmasına dayanır. Marx ve Engels zihinsel ya da ruhsal süreçlerin varlığını reddetmemişler, ama düşüncelerin temelde maddi koşuların ürünleri ve yansımaları olduğunu savunmuşlardır. Maddeyi zihin ya da ruha bağımlı olarak ele alan , zihin ya da ruhun maddeden bağımsız olarak var olabileceğini savunan bütün kuramları ise, maddeciliğin karşıtı olarak gördükleri idealizm altında toplamışlardır. Onlara göre, maddeci ve idealist görüşler felsefenin tarihsel gelişimi boyunca uzlaşmaz bir karşıtlık içinde olmuştur. Bu nedenle materyalizm ve idealizmi birleştirmeye ya da uzlaştırmaya yönelik bütün çabaların kaçınılmaz olarak karışıklık ve tutarsızlığa yol açacağını savunan tam bir maddeci yaklaşımı benimsemişlerdir.

      Marx ve Engels kendi diyalektik anlayışlarını büyük ölçüde Hegel’in görüşlerinden yola çıkarak geliştirmişlerdir. Hegel değişme ve gelişmeyi doğada ve toplumda somutlaşan Mutlak Tin’in ya da İdea’nın bir dışavurumu olarak görürken, Marx ve Engels değişimi ve gelişimi maddi dünyanın doğasında var olan bir özellik olarak görürüler. Bu nedenle Hegel’in yaptığı gibi olayların gerçek akışının “diyalektiğin ilkeleri”nden çıkarsayamayacağını, ilkelerin olaylardan çıkarılması gerektiğini savunurlar.

      Marx ve Engels’in bilgi kuramının çıkış noktası, bütün bilgilerin duyular yoluyla elde edildiği maddeci öncüldür. Ama bilgiyi yalnızca verili duyu izlenimlerine dayandıran mekanik görüşün tersine bu kuram, pratik çalışma sürecinde toplumsal olarak elde edilen insan bilgisinin diyalektik gelişimini vurgular. İnsanlar nesnelere ilişkin bilgileri yalnızca bu nesnelerle pratik etkileşim içinde ve pratiklerine denk düşen düşünceleri biçimlendirerek edinirler. Düşüncelerin gerçekliğe uygunluğunun, yani doğruluğunun sınanmasını sağlayan tek araç toplumsal pratiktir. Bu bilgi kuramı, kendinde şeylerin yaratıcılığından dolayı insanların yalnızca duyumlanabilir görüntüleri bilebileceğini öne süren öznel idealizme ve duyular üstü gerçekliğin duyulardan bağımsız saf sezgi ya da düşünce ile bilinebileceğini öne süren nesnel idealizme yanı ölçüde karşı çıkar.

      Diyalektik materyalizm: doğa, toplum ve bilinç olgularını evrensel bir varlık anlayışı içinde bütünler ve bu bütünlüğün aynı çelişme yasasıyla geliştiğini meydana koyar.Diyalektik idealizm, gelişme olgusunun genel yasalarının bilimidir, öylesine ki bilimsel gelişme olgusunu bütün öğretiler içinde tek başına temsil eder. Her bilim, gerçeğin farklı alanlarındaki gelişmesini ancak o alanda geçerli yasalara bağlar, diyalektik materyalizm bizzat gelişme olgusunu genel yasalara bağlar. Bu genel yasalar, kurgusal varsayımlar değil; bizzat doğanın, toplumun ve işleyişinden çıkarılmış ve onlara uygulanarak denetlenmiş ve doğrulukları saptanmış bilimsel yasalardır. Bu yasalar, karşıtların birliği ve savaşı yasası, nicelikten niteliğe ve nitelikten niceliğe geçiş yasası, olumsuzlanmanın olumsuzlanması yasası adlarıyla anılırlar. Bu yasalar, evrende var olan her şeyin bizzat nasıl devinip geliştiğinin, süreklilikte kesintinin ve karşıtlıkların birdenbire dönüşümlerle, nasıl aşıldığının, eskinin yıkılıp yeninin nasıl oluştuğunun anahtarını verir. Diyalektik idealizm, hem bilme ve hem de yapmanın öğretisi olmakla, kuramla kılgının ( teoriyle pratiğin) bağımlılığını da ortaya koymuştur. Kuramsız kılgı ve kılgısız kuram olmaz. Kılgı kuramla başarılı olabildiği gibi kuram da kılgıdan yansır.

      Dogma
      Her türlü inceleme ve eleştirmenin üstünde tutulan, doğruluğu denemesiz ve tartışmasız kabul edilen ve değişmez sayılan düşünce… Genellikle dinlerin saltık gerçeklik olarak ileri sürdükleri ve bağlılarından tartışmasız inanılmasını istedikleri genellikle dinsel ilkeleri dile getirir. Örneğin Tanrı’nın evreni yarattığı böylesine bir dogmadır.

      Dogmatizm
      Din ya da yetkelerce ileri sürülen düşünce ve ilkeleri kanıt aramaksızın, incelemeksizin ve eleştirmeksizin bilgi sayılan anlayış… Temelde skolastik bir anlayıştır, günümüzde değişme ve gelişmeyi yadsıyan öğretileri ve anlayışları adlandırır. Özellikle metafizik öğretilerin tümü inakçı (dogmatik) öğretilerdir. Deney alanının dışında kalan bütün savlar inakçı olmak zorundadır. Bu zorunluluk Tanrı sözünden başlayıp Aristoteles’in sözüne kadar genelleşmiştir. Örneğin Ortaçağ Hıristiyan kültüründe herhangi bir kuralın gerçek sayılması için Aristoteles’in söylemiş olması yeterli sayılıyordu. Dogmatizmin zorunlu sonucu zorbalıktır. Deneylerle tanıtlanamayan kurallar, engizisyon işkenceleriyle tanıtlanmaya çalışılmıştır. Dogmatizm, suçlu olmayanın ateşe atılsa bile yanmayacağı inancına kadar varmıştır. Bundan da ateşe atılınca yanan kişinin suçlu olduğu sonucu çıkarılmıştır. İnak(dogma)’ın inan’dan farkı, inan’ın asla tanıtlanamayacak olanı kabul etmesine karşılık, inak’ın herhangi bir yetkeye bağlanan bir veriyi tanıtlamış olarak kabul etmesidir. Örneğin ortaçağ skolastiğinde herhangi bir sözü Aristoteles’in söylemiş olduğunu tanıtlamak, o sözün doğruluğunu tanıtlamak demekti. Herhangi bir sistemde değişmez formüller düşlemek, bir düşüncenin tartışmasız kabulünü istemek, bilginin bağımlılığını göz önüne almaksızın her zaman ve her yerde geçerli saltık bilgiler olduğunu ileri sürmek inakçılıktır.

      Duyumcu Şüphecilik
      Duyumların getirdiği bilgini öznel olduğunu ileri süren şüphecilik.

      Duyumcu şüphecilik, duyumun nesnel temelin bırakıp öznel yanını ele alır. Bu bakımdan hem duyumcu hem öznelci bir yapıdadır. Antik çağ Yunan düşüncesinin ünlü şüphecileri: Pyrhon, Aenesidemos, Timon gibi düşünürler nesnelerin algıladığımız biçimde var olduklarından şüphelenmek gerektiğini ileri sürerler; çünkü her insanın duyumu başkadır ve herkes kendi duyumuyla algıladığından, başkasınınkine benzemeyen, kendine özgü bir bilgi edinir.

      Aenesidemos bunu kanıtlamak için on kanıt ileri sürer. Bu kanıtlar şöyle özetlenebilir: hepimiz aynı biçimde algılasaydık hepimiz aynı düşünceleri ya da bilgileri edinirdik, oysa hepimizin çeşitli ve birbirimizinkine benzemeyen düşünceleri var. Öyleyse nesnel gerçeklik yoktur, bilgilerimizden daima şüphe etmeliyiz. Duyumcu şüpheciler, bundan, katıksız idealist bir sonuç çıkarırlar: aynı nedenin çeşitli sonuçları olabilir: güneş karartır, kızartır, eritir ve yakar, öyleyse nedensellik yoktur, nedensellik olmadığına göre oluş yoktur. Duyumcu şüphecilerin düştükleri bu yanılgı, duyumun nesnel temelini bırakıp sadece öznel yanını almanın sonucudur.

      Düalizm
      Herhangi bir alanda birbirlerine indirgenemeyen iki karşıt ilkenin varlığını ileri sürme… Bircilik ve çokçuluk terimleri karşılığıdır.

      Felsefe alanında ilk dualist, antikçağ Yunan düşünürü Anaksagoras’tır. Anaksagoras, özdekle ruhu kesin olarak birbirinden ayırıyor ve sonsuza kadar da birbirlerinden ayrı kalacaklarını söylüyordu. Anaksagoras’ın nus adını verdiği bir ruh özdeksel yapıdadır ama yaratan olmak bakımından yaratanın karşısında bulunmakla, beraber birbirine indirgenemeyen temelli bir ikilik meydana getirir.

      Fransız düşünür Descartes de evrendeki bütün gerçeklikleri birbirine indirgenemeyen ruh ve özdek ikiliğinde toplar. Dualizm, temelde tanrılık yer (öte dünya) ile insanlık yer (dünya) ayrımını ileri süren dinsel ikicilikten yansımıştır ve evrenin özdeksel birbirini yadsıyan gerici bir görüştür. Dualistlerin tümü idealisttir, çünkü özdensel yapının karşısında bir de ruhsal yapı olduğunu kabul ederler.

      http://www.toplumdusmani.net

      “üçüncü dünya savaşında hangi silahlar kullanılacak bilmiyorum, ama dördüncüsü taş ve sopa ile yapılacak.. “

      -Albert Einstein

    • #49201
      orhan
      Katılımcı

      din bana göre Allah a ulaşmak için yol gösterici unsurdur

    • #49202
      orhan
      Katılımcı

      din bana göre Allah a ulaşmak için yol gösterici unsurdur
      http://s3.metaldamage.net/c.php?uid=112282

    • #49203
      erkan şinel
      Katılımcı

      Tanrının; kullarının uygulamasını istediği sistem

    • #49204
      Levent KIYAN
      Katılımcı

      Koku almak, isitmek, görmek, hoslanmak,korkmak,sevinmek,üzülmek,aglamak v.s.. icin gidip Hocayami soruyoruz yada Okula ve Camiye (Kiliseye)gidip Egitimini mi aliyoruz ? Inanc da öyle birsey, ona buna sorulmaz egitimi olmaz ! Tabiiki bu benim Inanc anlayisim, Sizlerin INANC tanimlamasina uymiyacagi yukarida verdiginiz yanitlardan anlasiliyor!

      Verdiginiz yanitlardan sunu anliyorum;
      Inanci okula gider, Fizik Kimya gibi ögrenirsin,ezberlersin, cesit ve secenek zaten yok! En iyi INANC sana EZBERLETTIKLERI inanctir,hic sasma düsünme,endise etme,kafayi yorma , Sana nasil veriyorlarsa öyle al ve kabul et, otur ezberle!!!!!

      Hepinize bol I N A N C L A R !

      29.11.2006

    • #49205
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      Koku almak, isitmek, görmek, hoslanmak,korkmak,sevinmek,üzülmek,aglamak

      sizce bunlar imtehan için yeterli sebepler mi?
      dünyada bir alet aldığımızda kullanma klavuzunu okumadan kullanmayınız diye uyarılıyoruz.
      bizde bu dünyanın en değerli aleti olarak düşünürsek kendimizi
      kitapları-kullanma klavuzu olarak
      peygamberleride- servis elemanı olarak düşünebiliriz.
      artık bildiğiniz gibbi peygamber gönderilmeyecek insan oğluna…
      yeni bir din gelmeyecek!
      yeni bir kitap gönderilmeyecek…
      son din müslümanlığı kullanma klavuzu olarak almak en mantıklı seçim olacaktır…
      neden dersek;
      çünkü bilgisayarımızdan bir örnek vereyim bir ürünü taktık ve çalıştırıyoruz.
      bunun bilgisayarda kullanılması için bir yazılıma ihtiyacı olacaktır dimi ???
      işte bu yazılım en son versiyonu varken kalkıpta önceki versiyonlarını kullanmak insana mantıksız gelecektir…
      İnanç diyoruz…hiç kimse sizi inancınızdan ötürü yargılayamaz herkes özgürdür.
      müslümanlıkta hoşgörü esastır.Bir müslüman inancından ötürü bir kulu hor görüyorsa o insanın müslümanlığından şüphe etmek gerekecektir.
      Bu zamana dek dünyada milyarlarca insan yaşadı vefat etti.İslamın bir tek açığını bulamadılar.
      Kuranı Kerim de geçen ibarelerin saptırma yada yalan yanlış olduğunu yada bir kul yapısının olduğunu tespit edemediler.Kaldıki içeriğini incelediğimizde de bizi inanmamız için zorlayıcı sebepler mevcut.Bunu herkes okuyup etüt edebilecektir.
      Şimdi herkesi inanç yönünden araştırmaya davet ediyorum.eğer bu dünyada aklınıza takılan ruhunuzu meşgul eden bieşyler varsa onu araştırın!
      Ben araştırıyorum kafama ne takılırsa bulduğunuzda herşeye yeniden başlamış ve huzurlu olacaksınız… 8)
      saygılarımla…

    • #49206
      Levent KIYAN
      Katılımcı

      Sayin LUBIMAYA;

      Hindistanda dogmus olsaydiniz, yukarida yazdiklarinizi BUDIZM icin söyliyecektiniz, Avrupada bir Fransizin oglu olarak dogsaydiniz HIRISTIYANLIK icin  söyliyecektiniz,Türkiye'de dogdugunuz icin de haliyle MÜSLÜMANLIK icin söylüyorsunuz (dogaldir!!), cünkü öyle Programlandiniz (kanit: yanitla# 10 daki yazdiklariniz, zaten orada burada sabah aksam herkesin agzindan duydugumuz seyler, yeni ve size ait hicbir bir sey yok!) yani hangi toplumda doguyorsaniz o toplum Size yükleme yapiyor (bunu cok sunni ve haksiz buluyorum). Her toplum, yeni Neslini kendi Inanc ve anlayisina göre programliyor.

      Halbuki Insan beyni; duygu ve bilgi baglaminda o kadar genis bir kaynaga sahipki, biz o kaynaklari tikayip beyinleri kullanilmaz hale getiriyoruz (ne demek istedigimi, biraz düsünürseniz anliyacak yapidasiniz!).

      Yazdiklarima cevap vermenizden, Sizde kayda deger bir Kaynak görebilmemle beraber, ufkunuzu kullanma asamasina kontrollü bir deaktivitet gözlemliyorum.

    • #49207
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      Bakın hiçbir dinle bizim dinimizi kıyaslamazsınız.Doğru birdir.Bu da son dindir.Sizi tatmin etmiyorsa araştırırsınız.Ama beni gerektiği şekilde tatmin ediyor.Toplumlar yöne vericek tabikide.Herkes bildiği gibi hareket ederse düzen denen şey kalır mı?Bir doğru kabul edilir ve buna herkesçe evet denir.Şimdi yukarıda verdiğim örnekte dışardan bir gözle bakalım.
      Müslümanlık son din öncesinde hristiyanlık gelmiş.daha öncesinde de değişik dinler…
      Ben olsam kendime bir sorardım neden son çıkan dinden değilim diye?
      Son çıkan herşeye dikkat kesiliyoruz hemen almak istiyoruz değil mi?
      Mantıklısıda bu…Herkes kendine göre din yapsaydı yaşasaydı inanın dünyada savaşların ardı arkası kesilmezdi.
      Allah'tan peygamberler gönderilmiş…kitaplar gönderilmiş…yoksa halimiz duman olurdu.

      Hindistanda dogmus olsaydiniz, yukarida yazdiklarinizi BUDIZM icin söyliyecektiniz, Avrupada bir Fransizin oglu olarak dogsaydiniz HIRISTIYANLIK icin  söyliyecektiniz,Türkiye'de dogdugunuz icin de haliyle MÜSLÜMANLIK icin söylüyorsunuz (dogaldir!!), cünkü öyle Programlandiniz (kanit: yanitla# 10 daki yazdiklariniz, zaten orada burada sabah aksam herkesin agzindan duydugumuz seyler, yeni ve size ait hicbir bir sey yok!) yani hangi toplumda doguyorsaniz o toplum Size yükleme yapiyor (bunu cok sunni ve haksiz buluyorum). Her toplum, yeni Neslini kendi Inanc ve anlayisina göre programliyor.

      Bunda haklısınız tamamiyle.Ancak bizimkilerin şikayetçi olma gibi bir lüksü olmayacak diğer ülkelerde yaşayanlar ise belirli bir yaştan sonra hesaba çekilecek.Aklı selim düşünen bir insan inancını sorgulamıyorsa sorumluluk ondadır devletinde değil!
      toplum size iyiyide verir kötüyüde…bunu siz ayırt edeceksiniz ki sınavı geçesiniz.
      yanlız şuna inanıyorum yurt dışında yaşayan bir insanın müslümanlığı sonradan keşfederek geçmesi sabah akşam ibadet eden bir insandan daha hayırlıdır.Neden dersek zaten o hayata 1-0 mağlup çıkmıştı.Biz ise tamamiyle farklı bir kulvarda yola çıkıyoruz.Bu bizim için büyük bir şans.
      Peygamberimizin bahsettiği İstanbulu fetheden bir ceddin evlatları olarak daha fazla şükür etmeliyiz inancındayım…Herksin aklı fikri mevcut.
      kimse kimsenin inancına karşı da değil.Bence inanç meselesi artık eski çağlardaki zorluklardan arınmış…Bu yüzdende yarın sorguya çekilmemiz esnasında yüzü kızaranlardan olmamamız için çalışmak lazım.Sen yapıyomusun dersen… :-[

    • #49208
      Levent KIYAN
      Katılımcı

      Sayin LUBIMAYA;

      O zaman yazdiklarinizdan su sonucu cikartiyoruz;

      1- Müslümanlik en dogru dindir, diger Dinler yamuktur !
      2- Diger Dinlere mensup Milyarlarca insan yanlis yolda gidiyor (Allah günahlarini affetsin).
      3- Sözü gecen Sinavi (bu ne sinavidir ? anlamis degilim !) Müslümanlar kazanacaktir.
      4- Hiristiyan ve diger Dindarlar Sinavda cakacaklardir, belkide Ikmale kalacaklar ( cok calisirlarsa Eylülde verirler !)
      5- Müslümanlarin disindakiler yanlis yolda gittiklerinin farkinda degillerdir !

      Sayin LUBIMAYA, yanitla#10 yaziniza istinaden;

      Bana lütfen msn den Askin kullanma kilavuzunu, bir insana nasil gicik olunur? onun klavuzunu, Nasil koku alinir, nasil hayvanlari severiz, gülleri sevelim mi? nasil önümüzü görürüz? okulda ögretmenimizi nasil severiz? klavuzlarini da gönderirseniz, daha cok sevinirim.

      INANC = Kalp + Mantik + Vicdan + Sevgi + Dogruluk   >>>>>>>  oldugunu düsünüyorum, bunlarin da kullanma klavuzu olmaz, okulu olmaz, egitimi olmaz!!

    • #49209
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      sizi tebrik ederim sonuç doğru yanlız şu var…
      evet diyorum ki imtehan olunuyoruz ve müslüman olmayan insanların bu imtehanı geçemeyeciğini söylüyorum ;)
      bu sevmek vicdan doğruluk kavramları zaten dinle içiçe olan kavramlar.
      Kaldıki sizi yaratan vermiş bu özellikleri size.istese vermeyebilirdi.
      akıl mantık düşünce hisler duygular insanoğluna verilmiş nimetlerdir.
      bunların şükrünü bilmezseniz sınavdan kalırsınız.
      eğer insanlara kendi vicdanlarıyla seçim hakkı vermemiş olsaydı yaratan insanları sorguya yada sınava çekemezdi.Haksızlık yapmış olurdu.
      Nitekim aklı yerinde olmayan ve ergenlik çağına gelmeyen insanı sorumlu kılmıyor günahlarından ötürü.
      inanç dediklerinizden ibaret olamaz.
      inancın belli kuralları olur.
      herkes kendi kafasına göre inanırsa inanç olmaktan çıkar o zaten.
      birliktelik inancı simgeler.Bir topluluk oluşturulmuşsa inanç mevcuttur.
      sizin dediğiniz duygular Kalp + Mantik + Vicdan + Sevgi + Dogruluk zaten insanın yaşayışıyla öğrenilen duygular dünyanın her yerinde her dinden insanda mevcut olan duygular.
      benim size katılmadığım nokta inancı bu duygulardan ibaret görmeniz.
      sadece bu duygular değildir inanç.
      10. mesajım sizi çok düşündürmüş anlaşılan bazı sorularınızın yanıtı olmuş ayrıca bazı sorularınızada çeşitlilik katmış.
      Klavuz derken siz neyi anladınız.Örnekle anlatmak istediğim şu; yaşam biçimini buna göre kur rahat et hem bu dünyada hemde öteki dünyada…
      bunun ötesinde duygusal anlamda birşey klavuzlamıyoruz.
      o duygular zaten insanda doğuştan beri var.Allah'ın bizlere doğuştan itibaren bahşettiği özel duygular.

    • #49210
      Levent KIYAN
      Katılımcı

      Saygi duydugum cok degerli katilimci Vatandas LUBIMAYA;

      her  ' -ben Müslümanim! ' diyen Sizce Müslüman midir ? Yolda giden alalen bir vatandas ' -ben Doktorum !'  derse  o Doktormudur? Topluluk halinde yapilan hersey dogrumudur?

      Örneklemeleri biraz acalim!

      1- Adamda; yalan, dolan vicdansizligin herbir türü var ama adam cumayi kacirmiyor yada Orucu hic aksatmiyor, bu adam müslüman mi?

      2-Doktor olmak icin belli sartlari yerine getirmek gerekli, ama din de degil herhalde, giris cikis serbest, adam '-Müslüman' diyor, is bitiyor! o kadar kolay!

      3-Topluluk halinde 2.Dünya savasinda firinlarda adam yaktilar, bu isi topluluk halinde yaptiklari icin dogrumu yaptilar, yani toplu halde yapilan her sey dogrudur anlamina mi gelir?, Millet toplu halde Kastelliye parayi kaptirdi, dogrumu yapti ?

      4-Yazinizdaki, Imtihan, Ergenlik cagi, akli yerinde olmiyan v.s….istinaden ; beyinleri elinden alinmis topluluklarin isledigi günahlar kime fatura edilecek dersiniz ?

    • #49211
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      Bakın konuyu yanlış anlıyorsunuz.Toplumlar elbette önemlidir.Bizim dinimizde sen ne kadar müslümansın o ne kadar müslüman tartışması yapılmaz.Herkesi Allah bilir.Bizi ilgilendiren baştada söylemiş olduğum konu inanç kavramıydı.
      Ben diyorum ki İslamiyet en doğru dindir.Akla Mantığa en yatkın dindir.Sizin vermiş olduğunuz örneklemeler olumsuz örneklemeler.5 Parmağımızın 5 i bir mi? Hangi toplum saf ve temiz!
      Siz olumsuz yönlerine bakarak eleştiri yöneltiyorsunuz.
      O insanların ne kadar müslüman olup olmadığıyla değil herkes kendiyle meşgul olsa toplumlar bu hale gelmezdi sanırım. ???
      beyinleri ellerinden alınmış toplumlar lafından hiç birşey anlamadım.Sizinde aklınızın alınabildiğini düşünmeye başlıyorum.
      kimse kimsenin aklını alamaz merak etmeyin.

      Adam öldürmenin İslam dininde yerini anlamını bi okuyun…
      http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=19872

      İslamın şartları buyrun size…
      http://www.itusozluk.com/goster.php?t=islam%FDn+%FEartlar%FD

      Bakın 1.maddenize istinaden…
      http://www.benimblog.com/ismailkorpe/61811/

    • #49212
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      her  ' -ben Müslümanim! ' diyen Sizce Müslüman midir ? Yolda giden alalen bir vatandas ' -ben Doktorum !'  derse  o Doktormudur? Topluluk halinde yapilan hersey dogrumudur?

      bu karşılaştırma yanlız çok ilginç geldi bana 😮
      doktor ve müslüman…taktir sizin ;)

    • #49213
      Levent KIYAN
      Katılımcı

      Dogru Insan, Müslümansa mi dogrudur? yoksa SADECE dogru olsa 'Müslüman olmassa' dogru insan degilmidir ?

      Toparlicak olursak;

      1-Din insanlar icin vardir, insanlar din icin degil !

      2-Dinin amaci, insani insan etmektir.

      3-Insan, yukarida saydigim (Inancin) Ögeleri icinde ihtiva ederek de dinin vesile oldugu hedefe gidebilir (dogru insan olabilir)! Istanbuldan Ankaraya illada otobüsle gidilir diye bir kural yok ve koyamazsiniz; arabanla da gidersin, Ucaklada gidersin, Bisikletlede gidersin, yürüyerek de gidersin ! Sedece Otobüsle gidilir diyemezsin. Hedef belli nasil gidersen git! 

    • #49214
      lubimaya
      Anahtar yönetici

      Bakın yavaş yavaş anlaşıyoruz.İşte nasıl giderse gider sorun gidenin tabikide…
      yanlız hızlı gitmek varken yorulup yorgun düşmek yoldan alı konulmak sizce mantıklı mı?
      bunun içinde zaten kalvuzlanmaya ihtiyaç vardır.Bilmediğin bir yolu gidiyorsun ve yanına klavuz almıyorsun?Hiç mantıklı birşey değil bu.Yok eğer ben yaşayarak bulmak istiyorum kendim çabalayıp emek harcayıp kavuşmak istiyorum diyorsanız bunada saygı duyarız yeterki doğru yola eninde sonunda ulaşın.Bu yolun sonu eğer sizin için hayırlı ise gittiğiniz yolun vasıtası yada zamanı önemli değildir zaten.

      bu arada Turan Kıyan çok tatlıymış ::)

      bir insan doğru olabilir onu tartışmıyorum ben zaten.Hangi dinden olursa olsun.doğru dürüst insan sadece müslümandır demiyorum.din konusunda doğru din İslamdır diyorum.
      Ebediyet İslamdadır,kazanımlar İslamda olacaktır diyorum.En mantıklı din İslamdır diyorum.

19 yanıt dizini görüntüleniyor
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.

Havadis

Zaman Tüneli

Hoş geldin!

Giriş için bilgilerinizi giriniz

Sana Yeni Bir Hesap Açalım

Eksik yerleri doldurun biz size döneceğiz

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.